18 Temmuz 2013 Perşembe

Maskeler

güzel bir güne :)

her gün yüzünüzde maske ile mi dolaşırsınız? yoksa gerektiğinde mi kullanırsınız? güzellik maskeleri değil tabi konumuz :)

sosyal arenada taktığımız maskeler.... kendimize karşı veya başkalarına... kaç tane? hangi şekillerde? ne için?

çoğunlukla benliğimizi koruma amaçlı sosyal çevrelerimizde kullandığımız maskelerimiz fayda sağlar mı? sınırı nedir?

bugün bizi biz yapan özellikleri ne kadar deşifre ediyoruz? elbette herkesin koruması gereken bir benliği var.. olmalı da... sırsız yaşayan birisi olduğunu düşünmüyorum :) sırdan kastım banka soymak değil elbet :)

konuya bize en yakın çekirdekten başlayalım: yakınlarımız / ailemiz... fertler arasındaki kopuşlar genelde iki tarafın da birbirinin cümlelerini anlamakta zorlandığı zamanlarda ortaya çıkıyor.. karşımızdaki insanı dinlerken en çok zorlandığımız şey kendi düşüncelerimizden sıyrılmak. karşımızdakinin söylediklerine tam konsantre olamadığımız ve o sırada sadece kendi iç sesimizi ve korkularımızı dinlediğimiz için çoğunlukla (subjektifliğin sonucu) onu dar bir çerçeveden anlayabiliyoruz.

iletişimin birinci aşaması göz teması :) sevdiklerinizin gözlerinin içine dolu dolu ne kadar süreyle bakabiliyorsunuz? bu sabah annenizin, babanızın veya evladınızın gözlerine sağlıklarının ve morallerinin nasıl olduğunu anlamaya yetecek kadar baktınız mı? 
ya sevdiğiniz erkek / kadın? onun dün size anlattığı olayları hatırlıyor musunuz? güne onun gözlerinde başladınız mı? :)  
göz teması işte bu denli önemli, bir iki saniye için bile olsa karşınızdaki insanın yüreğini görmek için... gözler ruhun aynasıdır diye boşuna denmiyor :)

ikinci aşama sarılmak :) evden çıkarken kimlere sarıldınız ama öyle laf olsun diye değil :) gözlerinizi kapatıp onunla kurduğunuz o görünmez bağı tekrar hissettiniz mi? bana sabah telaşında ne sarılması demeyin :) diş fırçalamaya bile 2 ila 5 dakikanızı ayırıyorsunuz, diş fırçalamaktan daha az önemli diyebilir misiniz?

bir de olaya şu açıdan bakalım, size bahşedilen bu günün ertesi olacağının size garantisi mi verildi? pesimist bulmayın hemen :) aslında bu sizin için pozitif bir cümle
işinize gücünüzü planlayın dilerseniz 5 yıllık kalkınma planları ile yaşayın, sevdiklerinizle ise 'şu an' içinde :) 

hiç olmadı sesinizi mutlaka duyurun eğer mesafe varsa... kopuşlar genellikle bu üç denklem içerisinden bakmadığımızda gerçekleşiyor.. ve kopuş da evin içerisinde yüzümüzde maskeler ile dolaşmamıza bize söylenen cümleleri savunma mekanizması ile yanıtlamamıza neden oluyor... tartışmanın derecesi aşağılama sınırlarına ulaşmamış hala konuşulacak cümlelerimiz var ise, yaşamımızdaki insanlarla görünmez duvarlarla ayrılmamız gelecekte sadece bize derin kederler yaratıyor...

peki ya dış dünya :) orada daha da korunaklıyız değil mi? peki kendimiz dışında bir birey yaratacak kadar mı? özellikle iş dünyasında insanlar hırslarına ve egolarına yenilerek olmadıkları kişiliklere bürünüyorlar ve mutsuzluğun birinci anahtarına sahip oluyorlar. 
bu genellikle kısa vadede değil uzun vadede tatminsizlik ve insanın kendisine yabancılaşması bana göre.

patronlar ezici, çalışan ise kabullenici bir pozisyonda konumlanıyor. dinleme, anlama, mantıklı tartışma ortamlarının yerini çoğunlukla karşısındakine kendi düşüncelerini dikte etme veya bunları onaylamasa bile uygulama durumu alıyor..
işte böylesi dönemlerde maskeler yetmiyor :) iş yerindeki insanlar çizgi film karakteri kadar acımasız ve umarsız bir hal alıyor :) bir kişi elinde odun ile mağara adamı edasıyla kükrerken diğerleri başlarının üzerinde yıldırım yüklü bulutla dolaştıklarını hissediyorlar

peki bunların yerine hafif bir maskeye ne dersiniz? :) daha doğal daha genç :) 

düşüncelerimizi aktardığımız ve kabul edilmediğinde kişiselleştirmediğimiz? karşımızdaki sadece bizden bir alt kadroda çalıştığı için ezme lüksümüzün olmadığını idrak ettiğimiz? takım arkadaşlarımızla sinerji oluşturduğumuzda gücümüzü arttırdığımız? akılcılığın kurnazlıktan daha çok fayda sağladığını fark ettiğimiz? alanlar yaratamaz mıyız, daha az maskeli - daha biz  - daha iletişime açık?

elbette hayatta hiç birşey tek taraflı değil, karşımızdaki kişilerin de sizinle aynı frekansta olmaları en güzeli. Ancak başkaları üzerinde yaratacağımız değişiklikler kendi yaşamımızda yaratacağımız farklardan daha zor olduğuna göre denemeye değer değil mi?

sadece benim davranışlarım neyi değiştirir diye düşünmeyelim yeter :) çok mu naif geldi yazdıklarım :) o zaman dünyanın acımasızlığından ve insanların yüzlerindeki yalan maskelerden daraldığımızı kendimize tekrar etmeyelim :) 


sonuçta ben ne sosyoloğum ne de psikolog :) 
yazımda kafanıza yatanları alın geri kalan düşünceler kendisini diğer blog sayfalarında imha edecektir :) yaşam gönüllülük prensibi ile ilerler

ne demiştim :) güzel bir güne :)

gulnithesynergicperson :)





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder